‘Diriliş Ertuğrul’daki hayatı yaşıyorlar

  • Google
  • Google
  • Google
  • Google
  • Google
  • Google
  • Google
'Diriliş Ertuğrul'daki hayatı yaşıyorlar

‘Diriliş Ertuğrul’daki hayatı yaşıyorlar

‘Diriliş Ertuğrul’daki hayatı yaşıyorlar
Erciş ilçesine ast Ulupamir köyünde yaşayan Kırgız Türkleri, “Diriliş Ertuğrul” dizisinde de bulunan geleneksel aksesuarları hala günlük yaşantılarında kullanıyor.


Engebeli doğa koşulları ve baş gösteren rahatsızlık sebebiyle 1980’li yıllarda Afganistan’ın Pamir Yaylası’ndan Türkiye’ye göç eden Kırgız Türkleri, Erciş ilçesine 30 kilometre uzaklıktaki Altındere mevkisinde oluşturulan “Ulupamir” köyünde hayatlarını sürdürüyor.


Köydeki Kırgızlar, köy meydanında kurdukları oba ve evlerinde eksik etmedikleri, kılıç, yay, ok gibi aletlerle geleneklerine sahip çıkıyor. Kırgızlar, öbür hayat tarzlarıyla dikkati çekiyor.


Kırgız Türkleri’nden Kenan Aytaç, “Diriliş Ertuğrul” dizisinden daha sonra Kırgız ürünlerine ilginin arttığını söyledi.


Köy halkının kültürlerini canlı tuttuğunu ifade eden Aytaç, son zamanlarda televizyonlarda yayınlanan çoğu dizi için aksesuarların köylerinden temin edildiğini anlattı. Aytaç, Kırgız kültürünün dizilere birebir aktarıldığını ifade ederek, “Dizideki otağ çadırları dahil süsleme eşyalarının hemencecik tümü buradan gitti”


 “Öz tarihimize özenelim”

Kültürün yaşatılmasında gençlerin öneminin büyük olduğuna değinen Aytaç, şöyle dedi:


“Yabancı dizilere özeneceğinize atalarımıza, kültürümüze, öz tarihimize özenelim. Atatürk’ümüze, Fatih Sultan Mehmet’e, Büyükbaba Korkut’a özenelim. Atalarımızdan tarihimizden faydalanalım. Tarihimizi, özümüzü bildiğimiz sürece ‘biz’ oluruz. Kültürümüzden, örf adetlerimizden, tarihimizden koparsak yolumuz o vakit bitmiştir. Bunu bitmemek için değerlerimize sahip çıkalım.”


Geleneklerinin yaşatılmasında dizilerin öneminin büyük olduğunu ifade eden köylülerden Zeynep Dinç de kültürlerinin dizilere konu olunmasının sevinç verdiğini anlattı.


Güçlü, “Yaşadıklarımız filme konu oluyor. Bizde otağın ortasında ateş yakılıyordu. Üstünde bir demir vardı orada yemekler pişiyordu. Kenarında da ev halkı otururken kadınlar el işlerini yapıyordu.” diye konuştu.


26 Ekim Çarşamba günü üçüncü sezonuyla ekrana gelecek dizinin yeni ve eski oyuncuları kamera karşısına geçti. Çoğu meşhur oyuncunun yeni sezonda kadroya katılması izleyiciyi şimdiden heyecanlandırdı. Her hafta Çarşamba günü reyting rekorları kıran dizinin başlamasına fazla eksik kaldı. Mehmet Cerrahoğlu: Cazgır, Simon ’un hizmetkarı.

 


Yaman Tümen: Gündüz Yüksek Dağ, Ertuğrul Bey’in oğludur.

 


Batuhan Karacakaya: Ertuğrul ’un küçük kardeşi olan Dündar. Abisine inancı tamdır.

 


Sedef Şahin: Simon ’un kardeşi olan Maria güzel bir kadındır. . Ağabeyinin bütün işlerini ve ilişkilerini bilmektedir.

 


Erden Alkan: Çavdaroğlu Obasının beyi olan Candar Bey, bozkırın siyaset ocağında pişmiş bir Aslen Tatar olan bir Türkmen beyidir. Çağın siyasi ve askeri bilgi birikimine sahiptir.

 


Kürşat Alnıaçık: Ural Bey, Candar Bey ’in büyük oğludur. Bozkırın kalbinde yetişmiş, bir savaşçıdır. Çavdar obasının baş alpıdır. Savaş ve vahşet onun iliklerine işlemiştir.

 


Gülsim Ali İlhan: Aslıhan Ural Bey ’in tek kızı ve en minik çocuğudur. Kibar, naif oysa bu yapısından beklenmeyecek derecede iyi savaşçıdır.

 


Cem Uçan: Candar Bey ’in küçük oğlu olan Aliyar ilim erbabı olan biridir. Çağın bütün ilimlerine haizdir. . Güvenilir ve haysiyet sahibi olması doğruca çevredeki herkes göre saygıyla karşılanır.

 


Osman Albayrak: Korkusuz, zalim bir adamdır. Ural ’ın yardımcısıdır. Bilhassa Ural Bey ’e sonuna kadar sadık bir savaşçıdır.

 


Gülçin Santırcıoğlu: Ural Beyin eşi olan Çolpan, bununla beraber Karacahisar Kalesinin eski Tekfurunun kızıdır. Ural Bey ’i, onunla birlikte yürüdükleri yolda, onun her türlü desteği verecek kadar çok sevmektedir.

 


Lebip Gökhan: Ilk bakışta tipik bir hancı görünümündeki bu adam aslen bir şövalyedir. Çok açıkgöz bir adamdır. Kimseyle işi yoktur.

 


Elif Sümbül Sert: Amanda, tezgahında koku satarak pazarda varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Gözü Kara bir bayan olsa da korunmaya muhtaçtır.

 


Cenk Kangöz: Handa güvenliği sağlama görevinde bulunur. Simon ’un en güvendiği adamlardan biridir. Savaşçı yönü ön plana çıkmaktadır.

 


Fırat Topkorur: Ticaret alanında söz sahibi olan Hasan, Hanlı Pazarın en varlıklı tüccarlarındandır.

 


Gökhan Bekletenler: Fazla kabiliyetli bir ustadır. Hayatında bir çok dönüm noktası bulunan Haçaturyan Artist, tecrübesi ve yeteneği ile ön plana çıkmaktadır.

 


Serhat Barış: Tristan, köle tüccarıdır.

 


Ekrem Türker: Dev, Simon ’un hizmetkarı.

 


Ural


DİRİLİŞ RÜYASININ BAŞLADIĞI MEKAN

ERTUĞRUL GAZİ KUYULU MESCİDİ

Kayı ’ların Söğüt ’teki ilk eseri olan Kuyulu Mescit, 1268 ’li yıllarında Ertuğrul Gazi tarafından yaptırılmıştır.
Fotoğraflar: Cemil Şahin (@cemilsahin_)
Metin: İbrahim AkkurtHABER7.COM / ÖZEL


Mescide sonra eklenen giriş bölümü ise 1902 ’li yıllarda Sultan İkinci Abdülhamid Han ’ın armağanıdır. Dolayısıyla Osmanlı ’nın birincil ve son eserinin ikisi bir arada olduğu nadide bir mekandır Ertuğrul Gazi Kuyulu Mescidi.


Ana adı “Ertuğrul Gazi Mescidi” olan Kuyulu Mescid’in çok garip bir hikâyesi var. Ertuğrul Gazi, Kayı boyunun beyi’dir. . 


Osmanlı’nın babası sanılan Ertuğrul Gazi, Ahlat’ta dünyaya gelmiş, göçebe hayatını sonlandırmak üzere bir sonbahar ayının kırağı çalan günlerinde dört yüz çadırla Söğüt ’e gelir


Etrafındakilere nerede fazla duman çıkıyorsa oraya yerleşeceğiz der. Söğüt düzlüğünün en kalabalık yerleşimi olan Rum mahallesine yakın çadırlar kurulur. Karşısında mahalle Müslümanlarındır.


Rumların kendilerine ait bir kiliseleri vardır. Müslüman göçmenler Ertuğrul Gazi’den topluca ibadet etmeleri için bir Cami yaptırmasını isterler. Sen beysin buna gücün yeter derler.


Ertuğrul Gazi bu isteğe olumlu bakar. Camii’nin nerede yapılacağının istişaresi yapılır. Herkes Camii’nin karşıdaki Müslüman mahallesinde olmasını ister. Ertuğrul Gazi aksine Camii’nin Rum mahallesinde olmasını, kendilerinden etkilenecek Rumların Müslüman olacağını düşünür. 


Uzun tartışmalar sonucu Ertuğrul Gazi’nin isteği kabul edilir lakin öyle çok Müslüman bu karara itiraz edip gönül koyar. Ertuğrul Gazi, Camii’nin yapılacağı yere karar verir ve arsasını o bölgenin sakini olan arsa sahibi Rum ’dan satın alır. 


Toplamda otuz kişinin birlikte namaz kılacağı elli dört metre karelik Camii 8 ayda inşâ edilir. Gönül koyan ve caminin neden Rum mahallesinde kurulduğuna bir kasıt veremeyen Müslümanlar Camii’ye gelmezler. 


Ertuğrul Gazi bir gün kendisine adalet vereceklerini düşünür ve sabırla bekler. O yıllarda Müslümanlar su ihtiyacını Söğüt deresinden karşılamaktadırlar. Oysa Rumlardan fena niyetli bir grup dereye insanı öldürmeyen ama midesini bozan, rahatsız eden bir zehir atarlar. Ertuğrul Gazi dâhil herkes bu durumdan hastalık duymaya başlamış. Dokunmasın diye sular kaynatılıp içilmeye başlanıyor. 


Bir gece Ertuğrul Gazi bir rüya görür. Sabahtan uyandığında caminin girişinde bir söğüt ağacına bakar. Onun dallarındaki yeşilliği görür görmez rüyasını düşünür. Camii’nin girişinde bir yerde su olacağı kanaatine varır. Orasını kazar. Beş metreye iner su çıkmaz.
(İşte Ertuğrul Gazi’nin kazmış olduğu kuyu)


On metreye iner yeniden su çıkmaz. Lakin ısrarından vazgeçmez on beş metrede billur gibi bir su Ertuğrul Gazi’ye “Merhaba” der. 


Ertuğrul Gazi suyu gizler, bu durumu kimseye haber vermez. Kuyudan çıkan suyu 3 gün kendisi içer, zehirli olup olmadığını teftiş eder. 


Daha Sonra üç gün atına içirir ikisine de bir şey olmaz. Su temizdir. 


O yıllarda caminin hemencecik yakınındaki Rum evlerinde ihtiyar karı kocalar yaşarmış. Onlar su kıtlığı içinde günlerini geçirirmiş. Ertuğrul Gazi kuyudan çıkan bu pak suyu onlara her gün götürmüş. Aradan günler geçer camiyi ve suyu merak eden Müslümanlardan biri el altından kuyunun başına kazanç. 


O billur gibi suyu doldurmuş bütün içecekken vazgeçer. Suyu içmemiş fakat abdest almaya karar verir. O abdest alırken oradan geçen bir Rum onu izlemeye başlar. Ağzına üç kez su götürüp içmeden boşaltmasına bir kasıt verememiş. Baştan Sona köyün bilgesine gitmiş. Bilge adamda şaşırıp kalmış. Rumlar bu durumu çok merak ederler ve bir gün bunu Ertuğrul Gazi’ye sormaya karar verirler. 


Ertuğrul Gazi’de konuyu şu şekilde anlatır Rum ahaliye “O abdest alıyordu. Biz olur ya bilmeden ağzımızdan yanlış bir söz çıkmışsa benekli ağzımızı yıkayarak temizleriz ve Allah’a öyle ibadet ederiz” demiştir. 


Ertuğrul Gazi, her gün bölgede yaşamış  yaşlı Rumlara su götürmeye devam etmiştir. Onlardan bir aile cami arsasını satan Rum ’un annesi ile babası imiş. Ertuğrul Gazi’nin bu cömertliğinden ve insani tutumundan etkilenerek Müslüman olmaya karar verirler. 


Bu aile ile birlikte kısa sürede 54 Rum Müslüman olup İslam ile şereflenirler. Bu gösterme karşısında Ertuğrul Gazi’ye Camii’nin yapımında mekan seçiminde muhalefet eden Müslümanlar nedamet duyarak Ertuğrul Gazi’yi tebrik ederek kendisinden af dilemişlerdir. 


Kuyulu Mescid’in kubbesine meydana çıkan resim sanatçısı Cemil Şahin burada bir ayrıntıyı da ayrım ediyor.


Kubbe üstüne yüzyıllar önce tamamlanmış Kayı sembolü…


KUTLU DİRİLİŞ’İN MİMARININ MANEVİ MEKANIERTUĞRUL GAZİ TÜRBESİ
Söğüt denildiğinde birincil akla gelen yapıların başında hiç tereddüd yok ancak Ertuğrul Gazi ’nin türbesi kazanç. Ertuğrul Gazi Türbesi, Söğüt’teki en eski Osmanlı hatırasıdır. Bilindiği üzere Osman Gazi ’nin babası olan Ertuğrul Gazi, kaynaklarda Osmanlı hanedanı içinde hakkında en düşük data sahibi olunan kişilerdendir. Bu durumun en manâlı nedeni ise hiç şüphesiz yaşadığı dönemde idare ettiği boyun o kadar de önemsenecek bir kuvvet teşkil etmemesiydi.
 

 


Ertuğrul Gazi hakkında kaynaklar 15. yüzyıldan itibaren bilgi vermeye başlarlar. Hakkında bilinen bir takım veriler ise birbirini tutmamaktadır. Babasının adı hakkında bile tarihçiler arasında bütün bir mutabakat sağlanamamıştır.


Bir Takım kaynaklar babasının adını Gündüz Yüksek Dağ, bazıları da Süleyman Şah olarak verir. 


Emin olan bir şey varsa o da Ertuğrul Gazi ’nin Söğüt ve civarında yaşadığıdır.


Onun önderliğindeki Türkmenler kışın Söğüt ’te kışlamakta, yaz mevsimlerinde ise Domaniç yaylasına çıkmaktaydılar. 


Tekrar Ertuğrul Gazi, bölgedeki tekfurlarla ve Türkmenlerle zaman zaman mücadele etmekte, bazen de ittifaklar kurmaktaydı. Hayatının son demlerinde boy liderliğini oğlu Osman ’a devrettiği bilinen Ertuğrul Gazi, muhtemelen 1280 ’li yılların başında ölüm etmiştir.


Ertuğrul Gazi Türbesi, muhtemelen Orhan Gazi zamanında yapı olunmuştur. İlerleyen yıllarda keza 18. yüzyılda III. Mustafa hem de 19. yüzyılda Sultan Abdülmecid ve Sultan İkinci Abdülhamid’in emriyle ciddi yenileme ve eklemeler yapılmıştır. 


Çam ağaçlarıyla gölgelenen türbenin girişinde sizi II. Abdülhamid döneminden yadigâr, kitabeli iki çeşme karşılar. 


Buradan içeriye girdiğinizde altıgen bir gövdenin üzerine oturtulmuş türbe yapısıyla karşılaşırsınız. 


Türbenin antre kapısında kitabesi kırık kabir ise Osman Gazi ’nin annesi ve Ertuğrul Gazi ’nin hanımı olan Halime Hatun ’a aittir. 


Türbenin içine girdiğinizde türbe görevlisinin oturduğu ve türbenin eski fotoğraflarının asıldığı bir kısım beliriverir. Bazı pencere pervazlarındaki demir kanatlarda kurşun deliklerine tesadüf edilir. Bu delikler 4 Ağustos 1921-4 Eylül 1922 tarihleri aralarında yaklaşık 13 ay Söğüt ve çevresini elinde tutan Yunan askerlerinin açtığı ateş sonrasında oluşmuş. 


Dönemin belediye başkanı Mehmed Ragıb Bey ’in ifadesine kadar Yunan askerleri bununla da kalmayarak Ertuğrul Gazi ’nin sandukasını kırmış, mezarı kazarak naaşa ulaşmaya çalışmışlar. Türbedeki Kur ’lahza-ı Kerimlere karşı saygısızca hareket edilmiş ve türbenin muhtelif yerlerine haç işaretleri çizilmiştir.


Türbenin içinde dahası Osman Gazi ’nin makam mezarına ait bir kabir taşı bulunmaktadır. Bu taşın bulunduğun kabir da Yunan askerlerince yıkım edilmiştir. Bilindiği üzere Osman Gazi önce Söğüt ’te, babasının yamacına gömülmüş ancak sonradan naaşı, vasiyeti gereği Bursa ’ya nakledilmiş ve buradaki Elias Manastırı ’nda kendisi için hazırlanan kabre konulmuştur. 


Türbede ayrıca Kayı boyuna ve Türkiye Cumhuriyeti ’ne ait sancakların yanı sıra Türkî cumhuriyetlere ait bayraklar da bulunmakta. Bu Vesile Ile Osmanoğullarının Orta Asya coğrafyası ve Türk köklerine gönderme yapılmaktadır. Yine sandukanın hemencecik dibinde Tunus, Bosna, Lübnan, İran,Romanya gibi çok eskiden kısmen veya tamamen Osmanlı idaresi altına girmiş olan bölgelerden getirilen ve birer ufak sandık içinde muhafaza olunan bir avuç toprak bulunuyor. 


Türbenin açık havada ise az kalsın tamamı makam mezarı olan Osman Gazi ’nin silah arkadaşlarına ait kabirler bulunuyor. Bunların arasındaki önemli simalar şunlar: Osman Gazi ’nin ağabeyleri olan Savcı Bey ile Gündüz Bey. İsmi Osman Gazi ’nin yerine beyliğin liderliği için düşünülen Osman Gazi ’nin amcası Dündar Bey ancak, kendisi Osman Gazi göre ihanet ithamından nedeniyle öldürülecektir. Osman Gazi ’nin yakın tabanca arkadaşlarından olan ve Kocaeli bölgesindeki bazı manâlı beldeleri fetheden Akçakoca, Aydos kalesini fetheden Osman Gazi ’nin bir diğer silah arkadaşı Abdurrahman Gazi. Bunların dışında Turgut Yüksek Dağ, Aykut Alp, Kara Mürsel, Saltuk Yüksek Dağ, Konur Yüksek Dağ, Hasan Yüksek Dağ, Samsa Çavuş gibi öteki kayda değer Türkmen liderleri ile Osman Gazi ’nin aynı zamanda yeğenleri olan Aktimur ve Aydoğdu Baylar, Osman Gazi ’nin oğulları Pazarlu Bey, Savcı Bey gibi kişilerin de bu türbenin avlusunda makam mezarları bulunmaktadır


DEVLETİN İKİNCİ KURUCUSU ÇELEBİ MEHMED ’İN SÖĞÜT ’E HATIRASI
ÇELEBİ SULTAN MEHMED CAMİİ
Söğüt çarşısındaki en önemli eserlerden biri olan Çelebi Mehmet Camii Sultan İkinci Abdülhamid ’in hatırasını taşır. Inşa, Söğüt ’teki camilerin en büyük ve güzel olanı. Bundan dolayıdır millet aralarında “Ulu Cami” diye anılıyor. bununla birlikte kent merkezinde olduğundan “Çarşı Camii” diye de biliniyor.

 


Cami, Çelebi Sultan Mehmed ’in adını taşıyor olsa da yapının banisinin Orhan Gazi olduğu zannedilmektedir.


Zira buranın masrafları Orhan Gazi Vakfı ’ndan karşılanmaktaydı. Bazı araştırmacılar burada evvelden Orhan Gazi ’nin bir camisinin olabileceğinden bahsediyorlar. 


Ola Ki de Orhan Gazi ’nin yaptırttığı bu cami, Timur ’un bölgeyi istilası sırasında büyük zarar fark etti ve Çelebi Mehmed kadar yeniden inşa olundu. 


Ama bu caminin de vakit içinde mahvolmuş olduğu biliniyor. Söğüt ’e çok büyük yatırımlar yapan Sultan İkinci Abdülhamid Han, camiyi hemen hemen adamakıllı yeni baştan ve eskisinden daha büyük olarak inşa ettirmiştir. Hatta caminin tek orijinal kısmı olarak minare kaidesi günümüze ulaşabilmiş. yine de camii, kadınlar mahfili, minber ve mihrabı, dinlendirici iç mekânı ile son derece güzel.


OSMANLI ’NIN BAĞIMSIZLIĞINI İLANE EDEN KIŞI
DURSUN FÂKIH HAZRETLERİ
Söğüt yolu üstünde Küre denilen mevkide Osmanlı’nın maneviyat şekillenmesinde manâlı rol oynayan Dursun Fakıh’ın Türbesini görmekteyiz. Bölgeye hakim bir tepede yer alan türbe son derece bakımlıdır. 
 

 


Dursun Fakıh da tıpatıp Şeyh Edebali gibi aslen Karamanlı’dır. 


Şeyh Edebali ’nin talebesi olan Dursun Fakıh, ardından onun kızlarından biri ile evlenerek Osman Gazi ’nin de bacanağı olacaktır. Şeyh ’in ölümünden sonradan bir nevi Osmanlı ’nın ikinci kadısı olur. Dursun Fakıh ’ın tarihte oynadığı manâlı rol ise anında türbesinin girişinde kayıtlı; Dursun Fakıh, Osman Gazi ’nin Karacahisar ’ı fethetmesinden sonradan burada ilk Cuma hutbesini aydınlatılmış ama bu hutbe, Osmanlıların ilk özgür alameti olarak kabul edilmektedir.


KUTLU DİRİLİŞ’İN MANEVİ ÖNDERİ 

ŞEYH EDEBALİ HAZRETLERİ

Kaynaklarda “Atabali”, “Ede-şeyh” diye de geçen Şeyh Edebali, aslen Karamanlıdır. Birincil tahsilini burada yaptıktan daha sonra Şam ’a gitmiş ve kayda değer alimlerden dersler almıştır. Ardından Anadolu ’ya dönerek İtburnu denilen mevkide halkı irşad ettiği biliniyor. Bu irşad faaliyetleri esnasında da o yörede saygıdeğer bir aşiret olan Ertuğrul Gazi aşiretinin gelecekteki lideri Osman Gazi ile tanışmıştır. Onun gördüğü ünlü rüya üstüne de kızı Malhun Hatun ’u (oysa bazı kaynaklarda Rabia Hatun olarak da bilinir) bu “Bey” namzediyle evlendirecektir. ilk olarak 15. asır Osmanlı kaynaklarında anlatılan bu ünlü rüyada Edebali ’nin göğsünden çıkan bir nur, Osman Gazi ’nin koynuna girmiş ve ardından bu nur bir çınara dönüşerek bütün cihanı kaplamıştır. Bunu bir kâinat Devleti ’nin kuruluşuna yoran Şeyh de kızının Osman Gazi ile evlenmesinde karar kılmıştır. Bu nikâh Osman Gazi ’ye ahilerin de desteğini temin edecektir. Zira Edebali ’nin bununla birlikte bölge ahilerinin de manevi önderi olduğu biliniyor.


Şeyh Edebali, Osmanlı beyliği kurulduktan sonra da beyliğin ilk kadısı olmuş ve epey bir vakit Bilecik ’te ikamet etmiştir. Uzun bir ömür süren Şeyh, damadı Osman Gazi ’den birkaç ay kadar önce ölmüş ve bugün mezarının bulunduğu mevkiye defnedilmiştir. Torunu Orhan Gazi ’nin, dedesi Edebali ve annesi Malhun Hatun ’un gömüldükleri yeri zamanla üzeri kapalı bir türbeye dönüştürdüğü biliniyor. Bu türbelere yapılan eklemelerle mekân, kısa bir süre sonra zaviyeye dönüşecektir. Zaviye-türbe tarihsel süreç içinde o kadar çok defa tamir gördüyse de en ayrıntılı onarımı Sultan İkinci Abdülhamid gerçekleştirecektir. Zaviyeyi ziyaret edenler bu onarımın bir planını “hayat” denilen zaviyenin antre kısmındaki bölümde görebilirler. Zaviye; türbe, mescid-tevhidhane ve şeyh dairesinden müteşekkildir ve günümüzde son derece rahat bir haldedir. Şeyh Edebali ’nin türbesinde ise hemen hepsi kendi akrabasından olan şahısların son istirahatlerine çekildiği on bir adet ahşap sanduka ve kabir vardır. Şeyhin kızı Malhun Hatun ise ilginçtir oysa buraya gömülmemiştir. Zaviyedeki sinyâl levhalarını takip ederseniz, onun da merdivenlerle inilen öbür bir mekâna defnedildiğini görebilirsiniz. Zaviyede o kadar çok yere konan ve Ertuğrul Gazi ’nin oğlu Osman Gazi ’ye vasiyeti niteliğindeki şu sözler de hem uyarı çekiyor: “Bak Oğul! Beni kır Şeyh Edebali ’yi kırma. O bizim boyumuzun ışığıdır. Terazisi dirhem şaşmaz. Bana karşı gelirsen üzülür incinirim, ona karşısında gelirsen gözlerim sana bakmaz, baksa da görmez olur. Sözümüz Edebali için yok, senceğiz içindir, bu dediklerimi vasiyet say”


KAYI ’YI BÜYÜK HEDEFE HAZIRLAYAN HAYME ASIL

Ertuğrul Bey ve annesi Hayme Asil kendilerine kışlak olarak verilen Söğüt’e ve yaylak olarak tahsisi edilen Çarşamba’ya 1235 yıllarında gelirler. O dönemde Hayme Başlica’nın yaşı 64 civarındadır. Hayme Asil çadırını koca yaylalara bakan tarafa kurar. 


BÜNYESİNDE ŞEYH EDEBALİ’Yİ MISAFIR EDENORHAN GAZİ CAMİİ

Bilecik’in merkezinde bulunan Orhan Gazi Camii’nin birincil yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber Orhan Gazi’nin diğer eserleriyle birlikte 14. asır başında yapıldığı sanılmaktadır.
 

 


365 kişilik cemaat kapasiteli mabed 1973 yılında tamirattan geçirilmiş ve restore edilmiştir. 


Şeyh Edebali Türbesine 50 m. uzaklıkta olup, en garip yanı ise, bütün camilerde minareler camiye bitişik olurken, burada ise ana minaresi asil binadan 30 m. uzaktan bir kayanın üzerine yapı edilmiş olmasıdır. 


Sultan İkinci Abdülhamid vaktinde manâlı bir yenileme gören Orhan Gazi Camii Osmanlı Devri Türk mimari sanatının dini mimari alanında birincil kubbeli inşa denemesinin örneğidir


Kubbe üzeri restorasyon sırasında kurşunla kaplandığı için Kurşunlu Camii adıyla da bilinir. 


Bilecik Orhangazi Camii

Pin It

MALATYA HABER | MALATYA | HABER MALATYA

Dünya Haberleri | Siyaset | Asayiş | Gazete Manşetleri | Ekonomi

Eğitim | Malatya Spor | Yaşam | Sağlık | Kanal Çocuk | Kültür Sanat

Sinema-Tiyatro | Müzik  | Magazin | Teknoloji | Malatyalılar

Akçadağ | Arapgir | Arguvan | Battalgazi | Darende | Doğanşehir | Doğanyol | Hekimhan | Kale | Kuluncak | Pütürge | Yazıhan  | Yeşilyurt

Yoruma Kapalı