Cem Yılmaz küfürlü yanıt vermemeliydi

  • Google
  • Google
  • Google
  • Google
  • Google
  • Google
  • Google

Onur Baştürk: Zor biliyorum ama takipçilerin abuk sabuk yorumlarına aynı düzeyde yanıt vermek çok hatalı bir sosyal medya yönetimi. Aldırmamak gerekiyor. Ya da çok katlanamıyorsan, yorumlar kısmını kapatmak. Bu kadar basit. Bu yüzden Cem Yılmaz’ın da, Deniz Akkaya’nın da öfkeli çıkışını yanlış buluyorum. Özellikle de Cem Yılmaz’ın takipçisine küfretmesini…

Cem Yılmaz küfürlü yanıt vermemeliydi

Cengiz Semercioğlu: Bence de görmezden gelmek en doğrusu… Tabii ünlülerin bunu yapabilmesi için çelik gibi sinirlere sahip olması gerekiyor. Çünkü ünlülerin sinirlerini bozmayı, onlara laf sokmayı, sürekli eleştirmeyi iş edinmiş geniş bir kitle var sosyal medyada. Bir noktada ünlüler de patlıyor. Ama ne olursa olsun Cem Yılmaz küfürlü yanıt vermemeliydi.
Ömür Gedik: Genelde kötü ve saçma yorum yapanları bloklamaktan yana olsam da bazen ben de hadlerinin bildirilmesi gerektiğini düşünmüyor değilim. Bazı insanlar yüzlerine vurulmadıkça yaptıklarının yanlış olduğunu anlamıyorlar çünkü. Ünlü diye her şeyi yutacak, susacak da değil insanlar. Onların da kaynama noktası var. Ayrıca itiraf etmeliyim ki Cem Yılmaz’ın yaptığı işi çekemeyenlere “Senin gibi evde mi oturalım” demesine bayıldım. Altına ben de imzamı atıyorum.
Melike Karakartal:
Şöhretli isimler, onları hiç tanımayan insanların yaptığı yersiz ve terbiyesiz yorumlara aynı onların tarzında yanıt vererek galibi olmayacak bir savaşa giriyor.
Terbiyesizliği yapana verilecek en büyük ceza o kişileri dikkate almamak, onların egolarını beslememekle olur. Bir kere deneseler görecekler aslında. Fakat şöhretli isimler her seferinde kendi egolarına ve “Bana nasıl böyle der!” öfkelerine yeniliyorlar.
Elbette haklılar kızmakta, ancak internetin çirkin yüzünü yaratan adamlarla mücadele etmenin yöntemi bu örneklerdeki gibi cevap vermek değil.
Soğukkanlılıklarını korumaları lazım.

Mabel’in yazısı bir şeyleri değiştirebilir


Mabel Matiz’in Instagram sayfasından bir takipçisine verdiği düşündürücü yanıt da çok okundu ve paylaşıldı. Konsey, Mabel’in bu tavrını
değerlendirdi.

Cem Yılmaz küfürlü yanıt vermemeliydi

Cengiz Semercioğlu: Mabel Matiz, Türkiye’de ‘farklı’ olana karşı hoyrat bakış açısını çok güzel özetledi. “Ne olursan ol yine gel” diyen Mevlana’nın türbesi önünde bile bunun böyle olması sadece Mabel’in değil hepimizin içini cız ettirmeli. Türkiye’nin en büyük problemi bu; çocuklarımız okullarda din, dil, renk, cinsiyet her konuda farklı olana karşı saygılı olmayı öğrenmiyorlar ne yazık ki…
Melike Karakartal: Mabel Matiz dünyanın en güzel kalpli, en sevgi dolu, en naif insanlarından biri. İyi ve çok başarılı bir müzisyendir. Bir tarafta bütünüyle iyilik saçan, üreten, yaratıcı bir insan var… Bir tarafta da ona yaklaşıp hayranı gibi fotoğraf çektiren, ardından da yoz bir davranış sergileyen insanlar var… Terazinin neresi ağır? Verilebilecek en güzel cevabı vermiş.
Onur Baştürk:
Bitmeyen bir ikiyüzlülük bu. Bülent Ersoy’a da, Zeki Müren’e de hayran oldu bu ülke. Ama yeri geldiğinde onların cinsel yönelimi hakkında demediğini bırakmadı. Onların ‘zayıflığı’ olarak gördü hep bunu. Bunun bir anda değişmesini bekleyemeyiz. Ama Mabel gibi cesur sanatçıların bu tür yazıları sayesinde en azından ilerleme sağlayabiliriz. Birilerinin utanması adına…
Ömür Gedik:
Mabel belli ki çok kırılmış gencin yazdıklarına ve kendi tarzında, tüm duygularını anlatan bir cevap vermiş. Samimi buldum yazdıklarını.
Şu sosyal medya kullanıcıları ünlülerle uğraşmaktan, içlerindeki sevgisizliği orada tatmin etmeye çalışmaktan bir vazgeçse. Gerçekten hem kötücüller hem de Cem Yılmaz’ın dediği gibi işleri güçleri yok sanırım. 

Gülşen’in tavrı
doğru mu yanlış mı?

Gülşen, “Çocuğumu ticari kazanç uğruna kullanmam” dedi. Peki çocuğu reklamlarda boy gösteren ya da bebeğinin ilk fotoğrafı için medyadan para isteyen ünlüler hatalı mı? Konsey tartıştı…

Cem Yılmaz küfürlü yanıt vermemeliydi

Cengiz Semercioğlu: Türkiye’de hiçbir ünlü bebeğinin ilk fotoğrafı, görüntüsü iyi para etmez, öyle bir yayıncılık ekonomisi yok. Dünyada ünlü birinin bebeğinin fotoğrafını basan derginin satışı ikiye, üçe katlanır. Bu yüzden de ünlü bebeği için çok para verirler. Şimdi Gülşen oğluyla bir dergiye kapak olsa o derginin satışı ne kadar artar? Ünlü çocuklarının bizde yüksek ticari karşılığı yoktur.
Ömür Gedik: Ben Gülşen’in yerinde olsam ve böyle bir teklif gelse, kabul eder ve gelen parayı bir hayır kurumuna bağışlardım. Angelina Jolie dünyaca ünlü bir kozmetik firmasının yüzü olup alacağı parayı bir hayır kurumuna vereceğini açıkladığı gün daha da takdirimi kazanmıştı. Tam örnek alınası bir davranış.
Onur Baştürk: Ben Gülşen’e hak verdim. Çünkü küçük yaştaki bir çocuğun reklam ya da dizide filan yer almasını yanlış buluyorum. Çocuğa değil, direkt anne babaya yarayan bir şey bu. Ayrıca çocuk kendisi de karar vermiyor. Baştan aşağı bencilce.
Melike Karakartal:
Bunun kişisel bir karar olduğunu düşünüyorum. Yapan yanlış veya yapmayan doğru dememeli… Mesela, çocuğuyla reklamlarda yer alan, bebeğiyle yapılan bir çekimin yayın haklarını bir dergiye satan bir anne, çocuğunun birikim hesabına katkı yapmak istiyorsa bir yanlış göremiyorum. Herkes kendine göre haklı.

Sinan Akçıl’ın ilişki
sözleşmesi çok benmerkezci!

Sinan Akçıl geçen hafta kendi icadı olan “ilişki sözleşmesi” ve Ebru Şallı’dan borç alıp klip çektiği ama sonra borcunu ödemediği iddiasıyla gündemdeydi. Konsey, Akçıl’la ilgili bu meseleleri masaya yatırdı…

Cem Yılmaz küfürlü yanıt vermemeliydi

Cengiz Semercioğlu: Şimdi Sinan’a burun kıvıranlar, ciddiye almayanlar çok ama adam bir şekilde sürekli gündemde kalmayı başarıyor. Son 1 yılda en çok konuştuğumuz 10 erkek popçudan biridir Sinan Akçıl. Ebru’ya borcunu ödemeli, o ayrı…
Onur Baştürk: Sinan ya, olay bir adam bence! “Ben Play Station oynarken dünya durur” içerikli sevgililik sözleşmesi bayağı eğlenceli ve farklı. Ebru’dan borç alıp klip çekme işi ise gerçekse pek nahoş bir durum. Ama Ebru tarafından da bu dedikodu yayılmıştır belki, bilemeyiz içyüzünü.
Ömür Gedik: Sinan’ın ilişki sözleşmesini esprili buldum. Play Station tutkusunu bildiğim için mantıklı da geldi. Ebru’dan klip için borç alıp geri vermeme iddiası ise hoş değil. Doğru olmadığına inanmak istiyorum.
Melike Karakartal: Akçıl, borç konusundaki iddiaları Instagram hesabından yalanladı ve hukuki sürecin başlatıldığını yazdı. Sözleşme konusu ise… Herkesin zaten bildiği, hatta çoğu zaman espri malzemesi olan bir konuyu aşırı derecede sevimsizleştirerek anlatmış. Erkeklerin Play Station sevdası malum, ama böylesi aşırı benmerkezci olmuş…

Yeni ‘Her Gece’ olmuş mu?

90’lı yılların “koşan adam”ı Mirkelam yıllar sonra aynı şarkının Gülşen tarafından seslendirilmiş yeni klibinde de koştu. Konsey elbette ilk “Her Gece” klibiyle son “Her Gece” klibini karşılaştırmadan duramadı…

Cem Yılmaz küfürlü yanıt vermemeliydi

Cengiz Semercioğlu: Bu albüme en başından itiraz eden benim zaten. 90’lı yılların tüm popçularına bu tür albümler yapılsın o zaman… Mirkelam’ın söylediği “Her Gece” unutulmazdı, Gülşen’in yorumunu sevmedim ben. Keşke bu albüm yapılmasaydı da aklımızda ilk haliyle kalsaydı…
Ömür Gedik: Geçenlerde Mirkelam’ın konserine gittim, çok eğlendim. Klipte de hâlâ koşuyor olması güzel bir detay olmuş. Klipteki baykuş ve güvercinler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim ama. İkinci klibi Teoman’ın seslendirdiği “Hatıralar” şarkısına bekliyorum bu arada. Teoman’ın yorumuna bayıldım.
Onur Baştürk: Mirkelam’ın kült şarkısı “Her Gece”nin yeni versiyonunda koşması 90’lı yılların o ikonik klibine haksızlık olmuş. Çünkü yeni bir şey katmıyor. “Mirkelam Şarkıları” albümü zaten baştan sonra zorlama. Ben hâlâ tüm o şarkıların orijinal hallerini dinlemeyi tercih ederim.
Melike Karakartal: 90’ların müziğini, o dönemin işlerinin kalitesini dinleyiciler kadar müzisyenler de özlüyor. O dönemin işlerine öyle büyük sevgiyle yaklaşıyorlar ki, yeniden yorumlanan şarkıların hepsi en az orijinali kadar iyi oluyor. Harun Kolçak’ın Gökhan Türkmen’le birlikte yeniden söylediği şarkısı “Yanımda Kal” gibi, Gülşen’in sesiyle “Her Gece” de muhteşem olmuş! Bu şarkıları her dinleyişimde müzisyenlerin, Türk pop müziğini fabrikasyon işlere kurban etmeyeceklerini görüyor ve seviniyorum, bu yönüyle ayrıca alkışı hak ediyorlar.

Her ünlünün yolu bir gün
Los Angeles’tan geçecek

Erkan Petekkaya geçen hafta “Hollywood’a açıldı” haberleriyle gündeme geldi. Bir yandan da böyle bir şey olmadığı yazılıp çizildi. Konsey bu çelişkili durumu tartıştı.

Cem Yılmaz küfürlü yanıt vermemeliydi

 

Melike Karakartal:
Erkan Petekkaya, ünlü Hollywood isimlerinin menajerliğini yapan bir ajansla tanıştırılmış, Hollywood kültürünü benimsemesi için iki ay Los Angeles’ta yaşayacakmış. İki ay Los Angeles’ta yaşayarak ancak iyi bir turist olursunuz.
O kültürün içine yerleşmek başka hayat tercihleri ve adımları olan bir süreç. Eğer bu Hollywood meselesi gazetelere manşet verme stratejisi değilse ve hakikaten böyle bir yolda yürümeye niyetliyse yolu açık olsun diyelim.
Cengiz Semercioğlu:
Ne Hollywood’u, ne 20th Century Fox’u? Erkan imzayı Los Angeles’ta atınca Hollywood’a mı transfer olmuş oluyor?
Ayrıca bu atılan imzanın da Hollywood’la falan ilgisi yok, o imza fotoğrafındaki tek bir Amerikalı olmadığını geçen hafta yazmıştım. Erkan gibi bir oyuncu neden bu tür küçük oyunlara alet oluyor anlamış değilim…
Onur Baştürk:
Her Türk ünlüsünün yolu bir gün LA’den geçecektir. Geçiyor da… Son ünlü Erkan Petekkaya. Artık ünlülerin LA maceralarından sıkıldım. Sadece burada haber olmak için kullanıyorlar güzelim şehri, hepsi bu. Geçenlerde Yasemin Allen da bu şehre gittiğini bin kez duyurdu mesela, gına geldi.
Ömür Gedik:
İki ay Los Angeles’ta yaşayacağı ve dizi çekimlerine orada başlayacağı yazıyor. Buradan yola çıkıp Hollywood yazılması tipik bir PR çalışması. Ama belli mi olur, belki oradayken başka bir kapı açılır.

Moda haftası İstiklal’e
iyi gelecek ama…

İstiklal Caddesi’ndeki Grand Pera’da 20 Mart’ta moda haftası yapılacak. Caddenin üzerindeki ölü toprağı moda haftası vesilesiyle kalkar mı? Konsey’in analizlerine buyurun…

Cem Yılmaz küfürlü yanıt vermemeliydi

Cengiz Semercioğlu: Elbette moda haftası İstiklal’e çok şey katar. Grand Pera’da sadece moda haftası değil, galalar, kırmızı halılar, festivaller de düzenlenmeli. Emek Sineması yüzünden çok eleştirilen Grand Pera, bugün İstiklal’in kurtuluşu olarak duruyor, acı bir paradoks değil mi?
Melike Karakartal: Tarihinden koparılamayacak bir bölgenin turistlere yönelik açık hava AVM’sine dönüştürülemeyeceği baştan belliydi, dönüşmedi ve bölge şimdiki tuhaf halini aldı… İstiklal Caddesi’nin son geldiği hâl gerçekten üzücü ama eski haline döndürebilmek için dönüştüğü hale bakıp sürekli karamsar bir gelecek manzarası çizmek yerine artık böyle organizasyonlara sarılmalı… Eğer bir “geri dönüşüm” başlayacaksa birileri yeniden hayal kuracak ve bunu gerçekleştirecek. Moda haftası yapılması işte böyle anlamlı bir girişim. Dileyelim devamı gelsin…
Ömür Gedik: İstiklal Caddesi’nin durumu pek iç açıcı değil. Moda haftası ile geçici bir hareketlilik sağlanır belki ama o haftanın sonunda her şey yine eski haline döner. Ölü toprağının gitmesi için bundan daha fazlası gerekiyor. 
Onur Baştürk: Moda haftası geçici olarak caddeye hareket getirecek ama ötesi yok. Suni bir hareket. Moda haftasına gidecek kitlenin tekrar Grand Pera’ya adım atacağından kuşkuluyum ben.

İstanbullu Gelin ne kadar Asmalı Konak?

“İstanbullu Gelin” dizisi “çakma Asmalı Konak” benzetmesi ve Özcan Deniz’in boyalı saçlarıyla ilk haftasında epey konuşuldu. Konsey de yorumlamazsa olmazdı…

Cem Yılmaz küfürlü yanıt vermemeliydi

Ömür Gedik: Yayınlandığı gün tepkiler gayet iyiydi. “Asmalı Konak” benzetmesinin bence faydası olur diziye. Konaklar ve nemrut anneleri sever bizim izleyici. Özcan’ın saçlarına gelince… Kadınlar saç boyatınca değişiklik, role uyum oluyor da erkekler yapınca neden sorun oluyor anlamıyorum. Özcan’ın yeni saçını ben beğendim.
Onur Baştürk: Ben o dizide İpek Bilgin’in performansına bayıldım. Özcan Bey’in saçı fena. Zorlama olmuş. Konu, gerçek bir hayat hikayesinden uyarlamaymış ama “Asmalı Konak”vari benzetmesinden kurtulamıyor dizi, çünkü masal gibi anlatmışlar. Çok sıkıcı…
Cengiz Semercioğlu:
Ben bugün yapılan her dizi için ‘çakma bilmem ne’ diyebilirim. Konuların, hikayelerin benzemediği bir tane dizi göstersenize bana. Henüz ikinci bölümü yayınlandı, birkaç hafta sonra bu diziyle ilgili daha net şeyler söyleyebiliriz…
Melike Karakartal: “Asmalı Konak” Türk televizyon tarihinde yapılmış en efsane işlerden biriydi, tekrar o lezzetli yakalamaya çalışmışlar. Oyuncu seçimi, prodüksiyonun kalitesi şahane, ancak şunu iyi hatırlamak lazım: “Asmalı Konak” döneminde bugünkü dizi sektörünün yarası olan “dizi sürelerinin aşırı uzun olması” meselesi yoktu. Süreler kısalsa da kısalmasa da artık sahneleri uzatmaya o kadar alıştık ki, dizilerin DNA’sına yerleşti bu durum. Bugün bu durumdan dolayı lezzet kaçıyor. Doyumsuz bir keyif sunma ihtimali olan bir dizi bu; süre/akış meselesini dengeleyebilirlerse başarıyı yakalayabilirler.

 

 

 

 

 

 

 

 

Pin It

MALATYA HABER | MALATYA | HABER MALATYA

Dünya Haberleri | Siyaset | Asayiş | Gazete Manşetleri | Ekonomi

Eğitim | Malatya Spor | Yaşam | Sağlık | Kanal Çocuk | Kültür Sanat

Sinema-Tiyatro | Müzik  | Magazin | Teknoloji | Malatyalılar

Akçadağ | Arapgir | Arguvan | Battalgazi | Darende | Doğanşehir | Doğanyol | Hekimhan | Kale | Kuluncak | Pütürge | Yazıhan  | Yeşilyurt

Yoruma Kapalı