Afrikada Alınteri Sergisine Davet

  • Google
  • Google
  • Google
  • Google
  • Google
  • Google
  • Google

Afrikada Alınteri Sergisine Davet. Zeytinburnu Belediyesi 2016 yılı kütlür etkinliklerine Süleyman Gündüz’ün Fotoğraf Sergisi ile nokta koyuyor. Küratörlüğünü Mehmet Lütfi Şen’in yaptığı sergi Ara Güler’in deyimiyle tam da “Kara Kıtanın Senfonisi”ni oluşturuyor. Fotoğraf editörlüğünü Abdüsselam Ferşatoğlu ve

Afrikada Alınteri Sergisine Davet

baskıları Fotoğrafika’ın yaptığı sergi 13 Ocak 2017’ye kadar açık olacak. Artık gelenek haline gelen sergi kataloğu açılışta katılımcılara takdim edilecek. Aşağıda Küratör Sunumu, sanatçı özgeçmişi ve Sayın Ara Güler’in serginin fotoğraflarını kritik ettiği efsane yazısı ile Sergiden eser görselleri yer almaktadır.

 

Fotoğrafın İki Yüzü

Fotoğraf sanatı söz konusu olduğunda her zaman Roma paralarında yer alan ikiyüzlü Janus’u anarım. Gerçekten de fotoğrafın farklı yönlere bakan iki yüzü vardır. İlk yüzün baktığı yerde. Fotoğraf öncelikle belgedir, bilgidir, Tarkovsky’nin değimiyle zamanın mühürlenmiş karesidir. Fotoğraf bu yüzüyle fotoğrafçının vizöründen gördüğü gerçekliğin yerine geçer ve onu temsil eder. Ama fotoğrafın bu bilindik yüzünün ve yönünün üstüne çıkarak vardığı yerin, başka bir yüzü vardır. Bu ikinci yüzüyle fotoğraf bir varlığı temsil etmenin ötesine geçer ve kendisi bizatihi bir varlık olarak çıkar karşımıza. Baktığımız eserde bu iki yüzü de görebiliyorsak, fotoğrafla fotoğraf sanatına ilişkin ince ayırımın ortaya çıktığı yerdeyizdir. Bu ikinci yüzün belirdiği her karede fotoğraf, fotoğraf sanatına dönüşür. Zihnen algıladığımız, anlamlandırdığımızın ötesinde, zihinüstümüze saldıran bir yapıyla karşı karşıyayızdır. Daha önce tanığı olmadığımız, ezberimizi bozan ve sanatsal ilişki kurmak için bizi yaratıcılığa zorlayan bir yanı vardır sanat eserinin. Böyle bir sanat eseri belki kısa zamanda tamamlanır. Ama bu eserin ortaya çıkmasına, sanatçının bitmez tükenmez çabaları, kuramsal çileleri ve sanata adanmış bir ömür eşlik eder

Sizlere sunduğumuz fotoğraf projesi bizim yüreklerimizi dağlayan bir coğrafyaya ışık tutuyor. Vaktiyle atalarımızın ihya ettiği ve ne yazık ki günümüzde batı sömürgesinin öznesi olmuş bir kıta Afrika. Dostum Süleyman Gündüz’ün ömrünü verdiği binlerce fotoğraf karesinin içinde sergi için çalışırken, “Afrika’da Alınteri” kendiliğinden ortaya çıktı. Ve kritik yazımızı kaleme alan, yaşayan efsanemiz fotoğraf üstadımız Ara Güler “Kara Kıtanın Senfonisi” ismini verdi bu çalışmaya. Öyle bir kritik yazısı ki, Ara Güler her bir karenin kelimelerle fotoğrafını çekti adeta. Ben bu serginin küratörü olarak, Üstadın, kendi gibi bu efsane yazısının üzerine, giriş paragrafında dile getirdiğim kuramsal bakış açısından başka bir şey söylemek edepsizliği yapmayacağım.
Sergide ya da elinizde tuttuğunuz katalogda, sizi Kara Kıtanın Senfonisi’yle baş başa bırakırken, yoğun çalışmaları arasında projeye büyük zaman ayırarak birlikte uzun etütler yaptığımız sevgili Süleyman Gündüz’e, efsane kritik yazısı için Üstat Ara Güler’e, fotoğraf editörlüğü, kalibrasyon ve fine art baskı için dostum Abdüsselam Ferşatoğlu’na gönülden teşekkür ediyorum. Her zaman olduğu gibi projenin imkânlarını oluşturan ve kendisi de bir fotoğraf sanatçısı olan Zeytinburnu Belediye Başkanımız Sayın Murat Aydın’a ve emeği geçen dostlarıma şükranlarımı sunuyorum.

Mehmet Lütfi ŞEN

Süleyman GÜNDÜZ

1961 yılında Trabzon Çaykara’da doğan sanatçı, 1982’de Atatürk Üni – versitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ni bitirdi. 1999’da Sakarya Üniversite – si Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Sosyoloji yüksek lisansı yaptı. Cumhur – başkanı Turgut Özal’a Balkanlar ve Kafkaslar üzerine Özel Danışmanlık yapan Gündüz, Dayanışma Vakfı Kurucu Üyesi ve Genel Başkanlığını, Bosna-Hersekliler Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanlığını yürüt – tü ve 22. Dönem Sakarya Milletvekilliği yaptı. “Kafkas İslam Ordusu 1918” ve “Kut’ül Amare Kardeşlik Cephesi” belgesellerinin yapımcılı – ğını ve yönetmenliğini üstlenen ve aynı zamanda “Fotogen” üyesi olan Gündüz, yurt içinde ve yurt dışında birçok fotoğraf sergisi açtı. Süley – man Gündüz, Yeryüzü Doktorları sözcüsü, Yeni Şafak Gazetesi yazarı, Küresel Isınma ve İklim Değişikliği İzleme Komitesi Başkanı olarak çalışmalarına devam ediyor.

Afrikada Alınteri Sergisine Davet

Eserleri; Ağıtlar ve Anıtlar – 2005 (kitap ve sergi), Kaybolan Yüzler – 2007 (sergi), Apocalypto – 2008 (sergi), Tanrı Şehri Kudüs – 2008 (ki – tap ve sergi), Sonsuzluk Çekimleri – Hattat Mehmet Şefik Bey – 2009 (kitap ve sergi), Çizginin Esrarı – 2010 (sergi), Süleyman Gündüz & Uğur Günyüz Retrospektif Sergisi – 2012

Etkinlik facebook adresi:
https://www.facebook.com/events/340716779642673/

Etkinlik paylaşmakve etkinliklikleriden haberdar olmak için
SANATHANE’ya davetlisiniz.
http://www.facebook.com/SANATHANE

Afrikada Alınteri Sergisine Davet

*SANATHANE’den gönderilen bu ve benzeri kültür amaçlı mailler almak istemiyorsanız lütfen “istemiyorum” yazıp yanıtlayın*

Süleyman Gündüz Fotoğraf Sergisi “Afrika’da Alınteri”
Açılış:14 Aralık 2016 Çarşamba Saat:19.00
Sergi Süresi:14 Aralık 2016 – 13 Ocak 2017
Yer: Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi
Küratör: Mehmet Lütfi ŞEN

 

Kara Kıta’nın Senfonisi – Ara Güler-İstanbul

Benim bir arkadaşım var, adı Süleyman Gündüz: fotoğrafçı. Yüzlerin, hayatların ve ifadelerin neticesini getirir bize Süleyman Gündüz. Bir pencereden bakan bir kadın. Yağmurun altında ıslanan çıplak çocuklar. El tezgâhlarında emeği için çabalayan insanlar. Objektifimize bakan binlerce meraklı göz. Bu adamlar bir gün size bir şey diyecektir.
İnsanın yeryüzü serüveni Afrika’da başlamıştır. Mesela ilk insan Hz.Adem’in Afrikalı olması gibi… İnsanlık neden Afrika’dan başladı bunu keşfetmek bizim işimiz. Ve eminim ki Afrika, insanlığın kurtuluş kıtası olacak. İnsanoğlu başa dönecek. Bundandır makalenin başına Kara Kıta’nın Senfonisi adını koymak gerekir. Çünkü medeniyetsiz zannettiğimiz insanların neler becerdiklerini, nelere hâkim olduklarını Süleyman Gündüz fotoğraflarıyla anlatıyor bize.
Bakıyoruz bir adam karanlık gözlerle bize bakıyor, o gözlerin arkasında zorlu bir hayatın izleri var. Elleri nasırlı, ayakları yılların yorgunluğunun ifadesi. Gidip bakarsan göreceksin ki onlar büyük bir yürek taşırlar, yalın ayak ve her an toprağa yakındırlar. Toprağın tozuyla sırlanmış bedenleri. Evleri ve mabetleri kendilerinin mayasıyla aynı.

Nedir bu? Nijer Agadez’de veya Mali Timbuktu ve Bamako’da Tuareglerin yaptığı şeyler ve yaşam şekilleri. Yaşam şekillerinden birebir bir hayat felsefesi çıkar. İnsanın çamurdan yaratılışı ve çamur medeniyeti. Binalarının çamurla inşa edilmiş olması. Toprak, ağaç ve tevazu. Topraktan yapılmış mabetler ve üzerinde kuleler. Kulelerin (minare) üzerine ağaçtan çıkmalar konmuş, onların hepsinde mimari bir incelik, estetik ve zekâ var. Mesela ben ilk gittiğimden beri bu şeylerin bu şekilde çakılmasının arkasındaki kültürü anlayamamıştım. Çamuru tutmak içinmiş. Ve burası bir cami. Doğayı bozmadan neler yapılabileceğinin göstergesi anıtlar.

Tuareglerin gündelik yaşamında dikkatimi çeken bir fotoğraf; çocuklar bir kaptan yemek alıyorlar ama aynı kaptan bir keçi de yiyor. Keçi yemeğini yiyor, sen sütünü içiyorsun… Her şey doğayla barışık iç içe. Kendisinin ötesi değil, ötesinde değil. O bütün olanla birlikte. Gelişmiş sayılan medeniyetlerde hijyen saplantı haline dönüşmüş. Mesela hangi birimiz keçinin yediği yemeğin arda kalanını yiyebiliriz.

Aslında buradaki fotoğraf dilinde anladığımız Afrika’nın zavallılığı değil; modern insanın yalnızlığı ve ölüm korkusu. Anlatmak istenen bu.

Tuaregli müzisyenler; bu sefaletin içinde müzisyen mi olur diye düşünebiliriz. Evet Afrika’da dinamik bir müzik anlayışı var. Bu sefaletin içinden dünyayı etkileyen büyük bir müzik çıktı. Dünya Afro-Amerikalıların müziğini dinliyor. Çölde Tuareglerin hayatı yaşama dair bir okuldur.

Nijerya’da Lagos şehrinde deniz kenarındaki birtakım lagunlar. İçinde bir yaşam var. O adamlar belki bize balık avlıyor gibi gözüküyor; ama nedir? O adamlar orada yaşıyorlar. Yani olay sadece bir üretim biçimi üzerinde değil aynı zamanda bir hayat mücadelesi ve hayata tutunma. Evet, o bir hayata tutunma mücadelesidir.

Neden insanlar hep dünyanın üzerinde kalmak istiyorlar? Neden güneşi ve yeşili özlüyoruz? Güneş çıktığı zaman seviniyoruz? O bizim insanlık özelliğimiz. Çünkü içimizdeki ses bunun böyle olmasını istiyor. Lagunlerde küçük küçük sandallar dolaşır, o sandallar her yeri görür. Zamanında ben de görmüştüm, oralardaydım. Şimdi denizin üstünde tek odalı küçük evlerin arasında, küçük küçük yollar vardır, daracık tahtadandır. Hani çürük olsa aşağı düşersin, halbuki çürük değildir. Yaşam gayet kolay gibi görünse de oldukça zordur buralarda. Modern dünyanın nimetlerinin erişmediği bir hayat mücadelesi sürüp giden. Ama gülümseyen yüzler görürsünüz.

Suyun ve elektriğin olmadığı iç savaşların etkilediği ülkeler vardır. Şehirlerin kıyılarında veya ıssız topraklarda kurulan mülteci kampları. Ekmek ve giyecek eşya bulmak veya bir çocuğun yıkanması bile olay olur. O aile için bir dram olur. Çünkü su lazım, temizlik maddesi yok ya da oldukça az. Varsa bile parası olan alabilir. Onun için Afrika’nın mücadelesi dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan insanların mücadelesinden üç kere daha fazladır ve daha zordur.

Sierra Leone’nın köylerinden çekilmiş fotoğrafları görüyoruz. Burada beyaz adama “Oboto” diyorlar. İki beyaz adam var biri sömürgeleştirmek için gelen beyaz adam, diğeri ise onlarla dayanışmaya gelen. Sömürgeleştirmek için gelen beyaz adam daha çok batı medeniyetine mensuptur. Doğu medeniyetine mensup beyaz adam da dayanışmaya gelendir. Bu fotoğraf sergisi de bir dayanışma ve birlik sergisidir aynı zamanda. Yani biz bir iş birliğini ve dayanışmayı sağlamak istiyoruz. Onun için çalışıyoruz.

Bizim belleğimizde Afrika; tembel ve yoksul bir coğrafya olarak adlandırılıyor. Ama onların yoksullukları hem sömürgecilik dönemine ait hem de insanlığın Afrika’ya bakış açısında. Onları o yaşama mahkum ediyor. Oysa Afrika’nın mentalitesi farklı. Doğayı tahrip etmeden ve doğayla barışık, kendisine yetecek kadar üretiyor. Batı öyle değil, Batı doğaya hükmediyor ve onun doğasını tahrip ediyor ve değiştiriyor. Yani buradaki fotoğraflarımız bir anlamda da Afrikalının kültürel serüvenini, yaşamını buradaki insanlara sunabilmektir. Yani bakın orada da şöyle bir dünya var bir habitat var diyebilmek için.

Sierra Leone’de Dibia Bölgesi Mabereh köyünde insanlar pirinç yetiştiriyorlar. Bir pirincin ne kadar küçük olduğunu düşün, şimdi o pirincin de daha küçüğünü görüyorsun orada. Sopalarla çocuklar, kadınlar ve erkekler pirinç dövüyorlar. Kabuklarından ayırmak ve yiyebilmek için.

Ben elinde fotoğraf makinesiyle dolaşan adam olarak böyle bir sahneyi her zaman görmek isterim. Nasıl eziliyor, yani bunun hikayesini yapmak lazım. İşte bu küçük hikayelerin içerisinde yaşayan bir Afrika’yı gezmek istiyorum. Biz de buradaki fotoğrafların içinde böyle bir Afrika’yı geziyoruz.

Afrika’nın çölünde suyu arayan adamı görüyoruz. Toprağın altında su arıyor; buluyor ki hayatta. Çocuklardan bir tanesi lime lime olmuş bir Lacoste penye giymiş. Çocuklar kamplarda veya okul çıkışlarında yoksullar ama sevinçli hallerini görüyoruz. Medreselerde dinlerine ait bilgileri tahtalara nakşedip öğreniyorlar. Hayatta var olmanın temeli öğrenmektir.

Sağlıklı insanlar olduğu gibi hastalıklı insanlar da var, her şey var. Hayatı olduğu gibi anlamaya çalışıyoruz. Çocuğunu besleyen bir anne, anneliği beklerken odasında yatan bir kadın ve kapısının önünde güzelliklerini ihmal etmeyen diğer anneler.

Muhteşem bir güzellik. Afrikalı kadının güzelliği. Onun da bir bedii zevki var; bir kadın diğer bir kadının saçlarını örüyor. Afrikalıların saçlarını örme şekli var. Küçük örgüler şeklinde saçlarını örüyor. Sabahleyin başlarlar, örerler. O örgü birkaç gün kalır. Sonra onu çözerler tekrar başka bir model yaparlar. Yaşama sevinçleri aslında o. Güzellik niye var? İnsanın yaşama sevinci sonucunda güzellik olur. Güzel olma, güzel gözükme. Bunu biz fotoğraf diliyle anlatıyoruz insanlara. Orada da bir estetik, bir güzellik anlayışı, hayata tutunma ve hayatı paylaşma var.

Herkes Afrika’yı kaybolmuş, mahvolmuş, zavallı bir yer zanneder. Halbuki değil. Bir kere dünyanın en büyük medeniyetleri Afrika kıtasında kurulmuştur. Mısır uygarlığı gibi. Fas dünya mimarisini etkilemiştir. Endülüs’te kurulan medeniyet İslam-Arap ve Kuzey Afrika menşelidir. Rönesans’ın ilhamını veren Endülüs’tür. Arap deyip de geçmemek gerekir. Dünyanın en mühim kitapları Arapça yazılmıştır. Matematiği Arap’lar bulmuştur, bir Avrupalı bulmamıştır. Bulsa bulsa insanlara karşı ters şeyleri bulmuştur. Atom bombasını bulmuştur.

Belki modern hayat gelecekte bu yaşam şekillerini değiştirecek. İnsanlık bugünkü mevcut düşünce tarzıyla, bu modernite içinde ilerlerse buradaki hayat tarzları da baskın olan egemen olan kültüre benzeyecek. Bunlar geride kalabilecek olan belgeler o anlamda.

Nijer’den, Nijerya’ya, Nijerya’dan Guinea Bissau’ya, Guinea Bissauya’dan Sierra Leone’ye, Sierra Leone’den Kongo’ya, Somali’ye, Sudan’a uzanan bir Orta Afrika kuşağındaki yaşamı belgelemiştir Süleyman Gündüz.

Benim dönemimde bir İstanbul vardı; ama 1980’lerden sonra o İstanbul yok; değişti artık. Sadece birkaç tane tarihi bina kaldı. Geriye kalan her şey değişti. Neden? Baskın olan kültür; modernite, yapıları ve zihinleri değiştirdi. Bence Türkiye ileri gideceğine geri gitti bu bağlamda. Kendi kültür ve medeniyetinle barışık adım atılması gerekirdi. Bunu sağlayan yerlerde o evolüsyonlar olduğu zaman ileriye bir adım atıldı. Bugün o adımı kaybettik biz. Biz şimdi havada yaşıyoruz.

Bu fotoğraflarda insanların bu sihirli topraklar üzerinde nasıl yaşadıklarını görüyoruz. Bu fotoğrafların bir anlatımı dili var. Onu da okuyup bundan bir netice çıkarmak lazım. Acaba hangi kıta daha medenidir diye? Ya da medeniyet nedir? Ve bu adamlar niye medeniyeti böyle kurdular da diğer türlü kurmadılar? İşte Batı’nın kurduğu medeniyetin geldiği nokta; sömürgecilik, iki dünya savaşı, işgaller ve soykırımlar. Şu anda da vaziyet çok kötü. Dünyanın çivisi çıktı.

Kurtarırsa bizi bu adamlar kurtaracak. Küçük el tezgahlarında emeği ile üretenler. Bir adam meyvelerini dizmiş yanında onları bekliyor. Onları verecek birine, ne için verecek, yemeleri için, insanlar beslenecek, kim besliyor bunları? Bu adam gibiler.

Bütün Afrika böyle. Dikkat ederseniz herkes imkanları ölçüsünde çalışıyor. Ona tembel kıta demeleri doğru değil. IMF tarafından ülkenin borçlarından ötürü Somali’nin toprakları blokaj edilmiş. Bu bize beyaz adamın aç gözlülüğünün ve rahat yaşama isteğinin bir başkasının yaşama alanını daralttığını gösteriyor.

İnsan çabalıyor ama birinin hırsları diğerinin yaşam alanını daraltıyor. Oysa bölüşebilsek kardeşçe, her şey herkese yetecek.

Bir ümit mi bir felaket mi bekliyor bizleri onu da bilmeyiz. Fakat yapıyoruz Allah hayırlısını versin. Her ikimizin ve bizim gibi adamların şansına bırakıyoruz. Bakalım dünyanın sonu ne olacak.

Bütün bu görsel işleri yapan adamların aradıkları nedir? Diğer insanların alışmadıkları şeyleri yazıyoruz ve kaydediyoruz. Öteki adamlar bunların farkına varamıyor, biz varıyoruz. Onun için bizim kurduğumuz dünya ileriye gidiyor. Tarihe kayıt düşelim: biz bütün bunları bir ümit olsun diye yapıyoruz.

Ayrıca fotoğraflarının içinde Süleyman, senin kattığın başka bir incelik görülüyor. Sen bir insan örneği, dayanışması ve gücüsün. Ötekiler, etrafında kim olursa olsun. Ama sen insan gücünü ve duyarlılığını taşırsın. Yalnız sen değil ben de.

Fotoğrafın gücü nedir? Realiteyi göstermektir. Hakikat’i göstermektir. Biz fotoğrafçılar, şairler veya hikayeciler gibiyiz. Objektifimizle şiir veya hikaye yazarız, ayrıca tarihçiyiz ve hayata kayıt düşeriz. Süleyman Gündüz de onu yapıyor.

Afrikada Alınteri Sergisine Davet

Ara Güler-İstanbul

Pin It

MALATYA HABER | MALATYA | HABER MALATYA

Dünya Haberleri | Siyaset | Asayiş | Gazete Manşetleri | Ekonomi

Eğitim | Malatya Spor | Yaşam | Sağlık | Kanal Çocuk | Kültür Sanat

Sinema-Tiyatro | Müzik  | Magazin | Teknoloji | Malatyalılar

Akçadağ | Arapgir | Arguvan | Battalgazi | Darende | Doğanşehir | Doğanyol | Hekimhan | Kale | Kuluncak | Pütürge | Yazıhan  | Yeşilyurt

Yoruma Kapalı